Connect with us

Hi, what are you looking for?

Genel

Bir Bayram Hikayesi

Her Ramazan Bayramı’nda olduğu gibi bu bayram da uykusuz bir gece ile başladı. Sahura kalkma alışkanlığı bedenime işlemiş gibiydi. Gece uyanıp ortalıkta bir tur attım. Bir bardak su içip namaza kadar uyumaya çalıştım ama yatak sanki “Kalk, sahur yap!” diye fısıldıyordu. Kıramadım, tekrar kalkıp dolabın başına geçtim. Bayram sabahı için hazırlanmış sarmalardan birkaç tanesini mideye indirdim. Ne de olsa bayram ilk önce mideye gelirdi bizim evde.

Tezgahın üzerinde duran, üstü örtülmüş, merdaneyle her birinin arasına nişasta serpilerek 10 katlı katmanlar halinde açılmış ev baklavası bana göz kırpsa da kendimi tuttum. Bayram kutlamasının bir kısmını da sabaha bırakmak lazımdı.

Tekrar yatağa girip uykuya dalmak için kafamı yastığa koyduğumda hem o günün hem de tekrar kavuşmak ümidiyle uğurladığım Ramazan ayının nasıl da çabucak geçtiğini düşünmeye başladım. Anılarım arasında hızlı bir tarama yaparken ezan alarmı ile uyandım. Uykuya çoktan dalmış sabah namazı vakti gelmişti. Zor uyumanın kalkışı da zor oldu. Yatağımda doğrulup biraz oturdum. Kendimi toparlayıp hemen hemen benimle aynı sendromu yaşamış diğer ev halkını da namaza kaldırmak için tek tek odaları gezmeye başladım.

Çocukların bayram sabahına neşeli kalkmaları için binbir türlü tatlı dille uyandırmaya çalışmam uzun sürse de sonuç verdi. Neşeli yüzlerle bayram sabahına uyanmış, namazlarımızı kılmış ve tatlı bir telaş içerisine girmiştik. Evin erkekleri olarak Bayram Namazına gideceğimiz için önce bizim hazırlanmamıza yardımcı olundu. Duşlar alınmış, yeni ve temiz kıyafetler giyilmiş, saçlar taranmış bir vaziyette evden çıkıp arabaya bindik. Köyün camisine doğru yol alırken her yönden insanların da aynı şekilde hazırlıklarını yapmış bir vaziyette cami yolunda olduğunu gördük. Bayramın güzelliği yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamıştı.

Bu arada evde kalan “çiçekler” de telaş içerisinde hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyor, namaz dönüşü hazır bir vaziyette olma gayretiyle bir koşuşturma içerisindeydi. Akşamdan hazırlanmış kıyafetler giyilip boy aynası karşısında son dokunuşlarla evin erkeklerinin dönüşünü bekliyorlardı.

İmam her bayram namazı öncesi olduğu gibi bayram namazının tarifini yapıyordu. Yılda iki kere olduğu için unutulabilir olma olasılığıyla yapılan bu hatırlatmayı bir de formülle akıllarda daha kalıcı hale getiriyordu.

“Ey cemaat, bayram namazının formülü şudur. İki salla bir bağla, üç salla bir yat.”

Salla’dan kasıt tekbir alınıp ellerin bağlanmadan salınmasıydı. Kafiyeli bu formül cemaat tarafından gülümseme ile karşılansa da herkes bunu çok sevmişti.

Hep birlikte imama uyarak kılınan namaz sonrası hutbe dinlendi ve dualar okundu. Sonrasında cemaat bir zincir oluşturarak birbirleriyle bayramlaştı.

Namaz çıkışı cami avlusundaki simit tezgahı adeta bir cazibe merkezi gibiydi. Taze pişmiş simitlerin kokusu, tüm avluyu sarmıştı. Bayram kahvaltısı için en çıtırından simitler seçilip evin yolu tutuldu.

Evin en küçüğü, namazdan dönecekleri beklerken merak ve heyecanla pencereden dışarıyı izliyordu. O sırada telefon çaldı.

“Namaz bitti. Eve doğru geliyoruz. Siz de dışarı çıkın.”

Dakikalar sonra, ailenin erkekleri evin önüne yaklaştı. Namaz dönüşü evin geri kalanı da arabaya bindirildi ve ilk durak olarak mezarlık seçildi. Ailenin vefat eden büyüklerini ziyaret etmek için yola koyuldular.

Mezarlık ziyareti sonrası, ailenin diğer fertleriyle buluşmak için yola koyuldular. Buluşma noktası, önceden belirlenmiş bir aile büyüğünün eviydi.

Yolda telaşlı bir telefon trafiği başladı. “Eksik gedik bir şey var mı?” diye sorular soruldu ve eksik olan yiyecek ve içecekler tamamlandı. Herkes, bu özel buluşmaya katkıda bulunmak için elinden geleni yapıyordu.

Kısa bir yolculuğun ardından, buluşma noktasına varıldı. Ailenin büyükleri ve küçükleri, birbirlerini sevgiyle kucakladı. Uzun zamandır görmedikleri akrabalarıyla sohbet etmek için sabırsızlanıyorlardı.

Evde bayram telaşı tüm hızıyla devam ederken, mutfakta da bayram kahvaltısı hummalı bir şekilde hazırlanıyordu. Her gelen aile üyesi bu tatlı telaşa ortak oluyor, el birliğiyle sofra donatılıyordu.

Sıcacık simitlerin ve taze pişmiş ekmeklerin kokusu mutfaktan tüm eve yayılıyordu. Sofra, özenle seçilmiş peynir çeşitleri, zeytinler, reçeller ve bal ile renkleniyordu. Herkes bir şeyler yapmaya çalışıyordu; kimisi tabakları yerleştiriyor, kimisi bardakları dolduruyor, kimisi de yiyecekleri servis ediyordu.

Herkes hazır olunca, ev halkı yaş sırasına göre dizildi. En büyük aile büyüğünün eli öpülerek bayramlaşma başladı. Sırayla herkes birbirleriyle bayramlaştı ve çocuklar heyecanla harçlıklarını aldılar.

Kahvaltı sofrası neşeli kahkahalar ve sohbetlerle şenlendi. Çatal bıçak sesleri, ailenin mutluluğunu yansıtıyordu. Evin en büyüğü, yemek duasını yapması için bir çocuğa görev verdi. Çocuk her ne kadar heyecan yapsa da büyüklerin yardımıyla duayı tamamladı.

Dua sonrası, evin sıcaklığıyla dolu oturma odasına doğru bir göç başladı. Herkes yumuşak koltuklara ve kanepelere yerleşti, yorgunluklarını atmaya hazır bir şekilde. Odadaki pencerelerden süzülen güneş ışığı, tatlı bir aydınlık yayıyordu.

Ortada, özenle hazırlanmış bir sehpa duruyordu. Üzerinde, dumanı tüten sıcacık çaydanlık ve zarif bardaklar, bizi bekliyordu.

Çayların yanında, akşamdan şerbeti dökülmüş tatlılar da bu keyfe eşlik ediyordu. Baklava, revani, kazandibi… Her biri özenle hazırlanmış, renk renk, lezzet lezzet tatlılar, ev halkının damak tadına hitap ediyordu.

Bir yudum çay, bir lokma tatlı… Her lokmada bayramın tadını çıkaran aile üyeleri, sohbet etmeye de başlamıştı. Bayram anıları, gelecek planları, aile içi şakalar ve kahkahalar… Oturma odası, sevgi ve neşe dolu bir atmosfere bürünmüştü.

Tatlı yemiş, tatlı konuşmuş, hayatı tatlandırmıştık. Hayatımızı bayram kılmıştık.

1977 yılında Kastamonu’da dünyaya geldi. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünden mezun oldu. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslami Bilimler Anabilim Dalı Kelam Bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 2002 yılından beri reklamcılık sektörünün içerisinde yer aldı. Grafik tasarım üzerine uzmanlaştı. Sakarya Üniversitesi’nde Grafik Tasarım, Fotoğrafçılık, Medya Planlama ve Mesleki Bilgisayar Uygulamaları dersleri verdi. Profesyonel anlamda stok fotoğrafçılıkla uğraşmaktadır. Halen bir reklam ajansında grafik tasarım üzerine çalışmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.

Click to comment

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bunlar da ilginizi çekebilir.

Genel

Neşet Ertaş’ın “Yolcu” türküsü, hayat serüveninin sorgulandığı ve bu serüvene dair derin düşüncelerin anlatıldığı, yürek burkan bir türküdür. Türkünün her mısrası, insanın dünyadaki yolculuğuna...

Genel

TEBRİKLER SAKARYA KENT KONSEYİ, TEBRİKLER GENÇLİK MECLİSİ. Sohbetlerimizde her nasılsa yeni neslin durumunu tartışmaya açarız. Bu konuda oldukça mahir olan toplumumuz. Gençleri de hedefe...

Genel

İçerisinde bulunduğumuz mevsim gereği gündemimize giren bir meteorolojik yazı kaleme almak istedik. Ama bizim niyetimiz meteorolojiden haber vermek değil. Bu yazıyı Kar haberlerini menfi yapanlar...

Genel

Çocukluğumdan beri duyduğum “Vefalı ol” cümlesini hep merak ederdim. Ne demekti ki vefa? Aklım biraz ermeye başladığında da “Vefa”nın sevdiğine bağlı kalmak manasını taşıdığını...

Previous Next
Close
Test Caption
Test Description goes like this