Üç haftadır yazılarımızda batı anlayışının doğu insanına bakışını ve tavrını sizlere aktarmaya gayret ediyoruz. Bu hafta yazı dizimizin 4. ve son başlığı olan “Demokrasi” den bahsetmek istiyorum.
Demokrasi bizlere anlatıldığı şekli ile halkın iradesi veya halkın yönetimi seçimle belirlemesi anlamına gelir. Bizlere anlayış olarak en faydalı rejimin bu olduğu yıllarca anlatıldı. Peki, niçin biz Demokrasinin batı tarafından kötü niyetle kullanıldığı inancına sahip oluyoruz. Çünkü batı direk sömürge halinde yönetemediği ülkeleri demokrasi uyuşturucusu ile kandırmaktadır. Bunu onlarca ülke üzerinde somut örneklerle anlatabiliriz. Yazımızın sonlarına doğru bu iddialarımızı örneklerle sunacağız.
Şunu tüm dünya insanları bilir ki hiçbir ülke kendi öz kaynaklarıyla geçim ve gelişim sağlayamaz. Mutlaka diğer ülkelerle ihtiyaç transferi gerçekleştirir. Yani her ülke az ya da çok ithalat ve ihracat yapmak durumundadır.
Batı toprakları özellikle Avrupa doğal zenginlik açısından oldukça fakirdir. İthalat için bir bedel ödemek gereklidir. Bu durum batı ülkelerinin çok hoşnut olduğu bir durum değildir. Onun yerine sömürge ülkelerden çok az bir bedel karşılığı ya da hiç bedel ödemeden hammadde almayı tercih eder. (ÇAD’da tarım yapılır, neredeyse tamamı Fransa’ya her gün Kargo uçaklarıyla gönderilir.) Tabi ki hammadde alımı yapılacak ülkelerle karşılıklı anlaşmalar yapılır. Ancak yapılan anlaşmalar ülkelerinde “Demokrasi” yoluyla seçimi kazanmış (veya kazandırılmış) Batı zihniyetli yöneticilerle yapılır.
Tarihte coğrafi keşifler aslında ülkelerin sömürgeciler tarafından işgali anlamı taşımaktadır. Her coğrafi keşif yeni bir toplumun batıya köleleşmesi olarak gerçekleşmiştir. Bir müddet sonra sömürülen ülkelerdeki milliyetçi akımlar bu sömürgeciliğe karşı çıkmıştır. Ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele eden halkın kontrolü için farklı bir yönetim şekli devreye sokulur. Tam da bu noktada devreye yeni bir sihirli yöntem çıkmıştır. “Demokrasi”. Halk ile direk çatışmaya girerek yönetmektense içlerinden kendi seçtikleri insanlarla anlaşma yapmak daha makul ve masrafsız bir durumdur.
Bir ülkeyi işgal etmektense o ülkede millet desteği ile göreve gelen satılık işbirlikçilere destek vermek batı için daha makuldür. Batı bunun için adam yetiştirir. Yetiştiren işbirlikçi batı hayranı, batı gibi düşünen hür ama zihnen köle işbirlikçilerdir. Sonra “demokratik bir seçim” yaptırılır. İşbirlikçilere her türlü maddi destek, medya desteği, reklam desteği verilir ve seçilmesi sağlanır. Daha sonra göreve gelen “Seçilmiş” yönetici ile ciddi anlaşmalar imza altına alınır. Öyle ya onun seçilmesi için çok ciddi emek verilmiştir. Karşılığında başta ülkenin madenleri olmak üzere çok değerli(!) anlaşmalar yapılır. Üstelik bu anlaşmalar her türlü riski bertaraf etmek için 49 yıllık veya 99 yıllık sürelerle koruma altına alınır. Ola ki bir aksilik durumda anlaşmalar geçerliliğini sürdürebilsin.
“Demokratik seçimler” şayet batı zihniyetinin aksine tecelli eder de ülkenin öz evladı kazanacak olursa hemen ikinci bir çalışma gündeme gelir. Önce “Demokratik olmayan seçimler” duyuruları ile basın devreye sokularak seçim kirletilir ve hileli sayılır. Halk galeyana getirilir. Asker göreve çağrılır ve sonrada darbe yapılır. Bunların neredeyse tamamı da dünyanın gözleri önünde yapılır. Bu konuda onlarca örnek verebiliriz. Tarihte bu darbelerden maalesef ki ülkemiz de nasibini çokça aldı. Yakın zamanda GİNE’de 2021 yılı içerisinde geçmişte Fransız lejyon askeri olan bir Albay tarafından yapılan darbe, MISIR’da seçilmiş bir Cumhurbaşkanı Mursi darbe ile indirildi. Mali’de Fransa neredeyse canlı yayınla darbe yaptı. Hatta 15 Temmuz darbe girişiminin asıl kaynağının batı olduğunu söyleyebiliriz. Dünya üzerinde birkaç örneğini verdiğimiz bu darbelerin örneklerini artırabiliriz. Bu darbelerin hemen tamamının arkasında batı zihniyetini ve desteği olduğunu söyleyebiliriz. “Demokrasi Getiren” batı sizi soymaya, yıkmaya, tecavüze, kültür mirasını çalmaya geliyordur.
Bir ülkedeki seçim sonuçlarının o halk için demokratik olup olmadığı batı basınının yayınlarından anlamak mümkündür. Yani Batı zihniyeti “Demokrasi”ye değil menfaatine sadıktır.
İĞNE – ÇUVALDIZ
Ancak bu yazı dizimizde batı zihniyetini tarif ederken kendimize de pay çıkarmayı unutmamalıyız. İğneyi kendimize çuvaldızı ele batırmalıyız. Biz doğu toplumu insanları tembeliz, zamana riayet etmiyoruz, üretmiyoruz, inandığımız gibi yaşamıyoruz, batılı boyalı hayata özeniyoruz, kazancımızdan çok lüks yaşamaya devam ediyoruz, disiplinsiz yaşıyor birbirimizi kırıyoruz. Kardeşlik, dostluk, arkadaşlık kurumları menfaatimize tercih eder hale geldik.
Allah resulü peygamberimizin “Onlar binanın tuğlaları gibidir” (Mealen) hadisinden çok uzak hayat sürüyoruz.
Tenkit etmenin kolay tatbik etmenin zor olduğunu bilerek kendimizi hizaya çekmeliyiz. Biz irade koyamazsak birileri gelir bizi yönetir. Kalın sağlıcakla.
1971 yılında Sakarya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Adapazarı’nda tamamladı. Halkla ilişkiler ve medya mezunu olan Abdülkadir Şen evli ve 2 çocuk babasıdır. 1999 depremi sonrası Beton Santrali Müdürü olarak 7 yıl görev yaptı. 2007 yılında Sakarya Kültür ve Sosyal Yardım Vakfı ( SAKVA)'nda Yönetim Kurulu Üyesi ve idareci olarak bulundu. Seyahat etmeyi seven Abdülkadir Şen’in yaptığı seyahatlerinden derlediği FAS ve BALKANLAR’ı anlattığı yayımlanmış 2 gezi/anı kitabı, Kurtuluş savaşı kahramanlarından Kazım Çavuş'un savaş hatıralarını yazdığı bir kitabı vardır. Sakarya merkezli yayın yapan Zafer Dergisinde ve Yeni Sakarya Gazetesinde yazıları çıkmaktadır. Halen Sakarya ili Adapazarı ilçesinde hayatını sürdürmektedir.