Toplumların ayakta kalabilmesi için sahip oldukları değerlerin korunması şarttır. Bu değerlerin başında ise edep gelir. Edep; insanın sözlerinde, davranışlarında, bakışlarında, kısacası tüm hayatında sergilediği ölçülü ve saygılı tavrı ifade eder. Ahlâkın ve insanî ilişkilerin temel taşıdır. Peki, edep giderse ne olur? Bu sorunun cevabı, sadece bireysel ilişkilerimizi değil, toplumsal hayatın bütününü etkileyen sonuçlar doğurur.
Edep, insanı diğer canlılardan ayıran en temel hasletlerden biridir. İnsan, aklı sayesinde düşünür, anlar ve irade gösterir. Fakat bu aklın güzel bir şekilde meyve vermesi için edep gerekir. Edep; insanın kendine, başkalarına ve hatta tüm canlılara karşı saygı çerçevesinde hareket etmesini sağlar. Büyüklerimize hürmet, küçüklere şefkat, topluma karşı sorumluluk bilinci hep edep sayesinde oluşur. Trafikteki davranışımızdan, sokakta karşılaştığımız insanlara olan tavrımız belli ahlak kuralları çerçevesinde olmalıdır. Bu aynı zamanda insanlar arasında sevgi, saygı ve hürmeti de beraberinde getirir. Bunun temelinde de edep vardır. Edep giderse, insanların birbirine duyduğu saygı da kaybolur. İnsanlar kendi çıkarlarını, egolarını ön planda tutmaya başlar ve böylece sosyal yapının temelleri sarsılır.
Aile, toplumun çekirdeğidir. Edep, önce ailede öğrenilir. Anne babanın birbirine ve çocuklarına karşı sergilediği davranışlar, çocukların karakter gelişiminde belirleyici olur. Eğer ailede edep eksikse, çocuklar saygı ve sevgiden uzak büyür. İlerleyen yıllarda kurulacak yeni ailelerde de aynı eksiklikler tekrar eder. İnsan ailesinden sonra tavır ve davranışlarını okulda aldığı eğitim ile şekillendirir. Edebi merkeze almayan bir eğitim sistemi, bilgi sahibi insanlar yetiştirse de ahlaki zaafları olan bir nesil ortaya çıkarır. Bilgi güce dönüşür, fakat bu güç edep ile dizginlenmediği için zararlı sonuçlar doğurur.
Edepsizlik, toplumu yozlaştırır ve menfi olarak etkiler. Birbirine bağlı edep, saygı kaybolursa tahammülsüzlük ve kavga artar. Kusurlar büyütülürse küçük anlaşmazlıklar bile büyük çatışmalara dönüşebilir. İnsanlar birbirine karşı hoşgörüsüz hale gelir. Küfür, hakaret ve şiddet günlük hayatın sıradan bir parçası olur. Böyle bir ortamda huzurdan söz etmek mümkün değildir.
Toplum içinde adalet duygusu da edep ile doğrudan bağlantılıdır. Edepli insan, başkasının hakkına riayet eder, adaleti gözetir. Edep giderse, adalet duygusu da zayıflar. İnsanlar menfaatleri uğruna başkalarına zarar vermekte bir sakınca görmez hale gelir. Bu da toplumda kaosun ve güvensizliğin hâkim olmasına yol açar.
Edep kaybı aile içinde şiddeti, iletişimsizliği ve yabancılaşmayı artırır. Sevgi bağı zayıflayan ailelerde boşanmalar artar, çocuklar sağlıksız bireyler olarak topluma karışır. Böylece toplumun temelleri derinden sarsılır. Doğal bir sonuç olarak edepsizlik maneviyat kaybını ve ahlaki çöküşü peşinden getirir.
Edep sadece insanlarla ilişkilerde değil, Rabbimiz ile olan ilişkisinde de esastır. İslâm kültüründe edep, imanın bir parçası kabul edilir. Peygamber Efendimiz (sav), “Beni Rabbim edeplendirdi ve edebimi ne güzel yaptı.” buyurmuşlardır. Edep kaybı, insanın manevi hayatında da yozlaşmaya yol açar. İbadetler şekilcilik haline gelir, samimiyet kaybolur. Allah’a, peygamberlere, kutsal değerlere karşı saygısızlık artar.
Manevi değerlerin aşındığı bir toplumda insanlar, ruhsal boşluk içine düşerler. Bu boşluk; bunalım, yalnızlık ve intihar gibi ciddi problemlere zemin hazırlar. Kaldı ki son dönemde psikiyatri klinikleri hastalarla dolmakta, psikologlarda sıra beklenir hale geldi. Oysa bu klinikler bizden önceki nesillerin neredeyse hiç uğramadığı bölümlerdi. Son yıllarda insanlarımızın depresyon hapı kullanımında görülen artış neredeyse her gün gündemi meşgul etmektedir.
Gelecek nesillerin daha dirayetli, daha maneviyatlı, daha saygılı olması bizim aile içinde vereceğimiz ahlaki eğitimle başlayacaktır. Sürekli kendimizi, davranışlarımızı gözden geçirmeli; “Benim sözlerim ve davranışlarım başkalarına zarar veriyor mu?” sorusunu samimiyetle sormalıyız. Ailede, okulda ve toplumun her kademesinde edebi teşvik eden bir kültür oluşturulmalıdır. Öğütle değil, örnek davranışlarımızla gelecek nesli yetiştirmeliyiz. Büyüklerin küçüklerine güzel örnek olması, nezaketi yaşatması önemlidir. Ayrıca medya, sanat ve edebiyat gibi alanlarda da edebi yücelten içerikler üretilmeli, toplumun estetik ve ahlâk duygusu güçlendirilmelidir.
Edep giderse, huzur kaybolur, aile dağılır, toplum bozulur, maneviyat zayıflar. Edep, sadece kişisel bir erdem değil, toplumu ayakta tutan görünmez bir bağdır. Bu yüzden edebi korumak, insanlık onurunu korumakla eşdeğerdir. Edebi yaşatan toplumlar her zaman yücelmiş, saygı görmüş ve kalıcı izler bırakmışlardır.
Edep, hayatın süsü; edepsizlik ise felaketin habercisidir.
1971 yılında Sakarya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Adapazarı’nda tamamladı. Halkla ilişkiler ve medya mezunu olan Abdülkadir Şen evli ve 2 çocuk babasıdır. 1999 depremi sonrası Beton Santrali Müdürü olarak 7 yıl görev yaptı. 2007 yılında Sakarya Kültür ve Sosyal Yardım Vakfı ( SAKVA)'nda Yönetim Kurulu Üyesi ve idareci olarak bulundu. Seyahat etmeyi seven Abdülkadir Şen’in yaptığı seyahatlerinden derlediği FAS ve BALKANLAR’ı anlattığı yayımlanmış 2 gezi/anı kitabı, Kurtuluş savaşı kahramanlarından Kazım Çavuş'un savaş hatıralarını yazdığı bir kitabı vardır. Sakarya merkezli yayın yapan Zafer Dergisinde ve Yeni Sakarya Gazetesinde yazıları çıkmaktadır. Halen Sakarya ili Adapazarı ilçesinde hayatını sürdürmektedir.
