Gerçekten insanı hayrete düşüren yenilenebilir enerji karşıtı kişi veya gruplar, söyledikleriyle arkalarında küçük de olsa bir kitle bulabiliyorlar.
Bu sürecin “nasıl doğru yönetilebileceğini” düşünürken Avrupa Rüzgâr Enerjisi Birliği’nin bir karşı hamlesine tanık oldum.
Yaptıkları bir analizde, her bir rüzgâr türbini kurulmasının ekonomik olarak 16 milyon Euro’luk bir hareketlilik oluşturduğunu belirtiyorlar. Bu hareketlilik, rüzgâr enerjisi ekipmanı üreten fabrikalar, bu fabrikalarda istihdam edilenler, rüzgâr türbininin imal edilmesi için ihtiyaç duyulan çelik, demir, alüminyum, bakır ve diğer madencilik sektörlerindeki canlanmalardan kaynaklanıyor.
İkincil olarak, bir türbinin yüzde 90 oranında dönüştürülebilir özelliğe sahip olduğunu ve sürdürülebilir bir yapıya sahip olduğunu vurguluyorlar.
Avrupa’da 100.000’in üzerinde rüzgâr türbini, 4.000’e yakın deniz üstü rüzgâr türbini ve 30 tane de yüzer rüzgâr türbini bulunuyor. Geçen yıl, Avrupa’da elektrik tüketiminin %19’unun rüzgâr enerjisinden karşılandığı ifade edilen analizde, rüzgâr türbinlerinin diğer enerji santrallerine kıyasla en uygun olduğu alanların tarım arazileri olduğu belirtiliyor.
Belki de tebessüm ettirecek bir bilgi de bu analizde yer alıyor: Kuş ölümlerinin sebepleri sıralandığında, kediler, kuşların cam binalara çarpması, araçlarla çarpışma, zehirlenme ve elektrik çarpması önde gelirken, rüzgâr türbinlerinin en son sıralarda yer aldığı ifade ediliyor. Yani, biz kuş ölümleri açısından son sıralarda yer alıyoruz demek istiyorlar. Bilindiği üzere, rüzgâr türbinleri çevreciler tarafından en çok kuş ölümlerine sebebiyet verdiği gerekçesiyle eleştiriliyor.
Aslında bu çalışma; bir bilgi verme ve analiz yapmanın ötesinde, başlı başına bir savunma raporuna dönüşmüş durumda. Yenilenebilir enerji üretimi konusunda bu alana gönül vermiş insanların böyle bir savunma yapmak zorunda kalması beni gerçekten üzüyor.
Çevreciler veya diğer muhalifler şunu iyi bilmeli ki, aslında her şey ekonomiye dayanıyor. Güneş ve rüzgâr herhangi bir fosil yakıt tüketimine sebebiyet vermese de, bu alanda enerji santrali kurulumu yapan yatırımcıların temel hedefi çevre veya diğer konular değil, yaptıkları yatırımın en kısa sürede geri dönüşebilir olmasıdır.
Eğer önümüzdeki süreçte, güneş ve rüzgârdan daha hızlı geri dönüş sağlayabilecek bir enerji üretim yöntemi ortaya çıkarsa, bu yatırımcılar için en üst seviyede değerlendirilecek bir alana dönüşecektir.
Konuyu herkesin analitik bir bakış açısıyla değerlendirmesini isterim.
Sağlıcakla kalın.
1969 yılında Adapazarı’nda doğdu. İlk ve orta öğretimini Adapazarı’nda, Lise eğitimini Sakarya 1. Endüstri Meslek Lisesinde (Elektrik Bölümü) tamamladı. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünde tamamladı. İlk Yüksek Lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde “Yüksek Mühendis” unvanını alarak, ikinci Yüksek Lisans eğitimini ise Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İşletme bölümünde “İşletme Bilim Uzmanı” unvanını alarak tamamladı. Askerliğini kısa dönem olarak Ankara’da ve Manisa’da yaptı. Çalışma hayatına 1991 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nda başladı, Sivas, Tekirdağ ve Sakarya illerinde Teknik Öğretmen ve Yönetici olarak vazife yaptı. 2004-2007 yılları arasında Adapazarı Merkez Belediyesi’nde Teknik İşler Başkan Yardımcısı, 2007-2014 yılları arasında Sakarya Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü’nde Genel Müdür Yardımcısı ve 2021-2022 yılları arasında Teftiş Kurulu Başkanı olarak görev aldı. Halen Elektrik Makine ve Malzeme İkmal Daire Başkanı olarak vazife yapmaktadır ve bu daire sorumluluğunda kuruma ait 6 HES ve 1 GES işletmeciliği yapılmaktadır. 2017-2024 yılları arasında Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Sakarya Şube Başkanlığı’nı yürütmesinin yanında yerel ve ulusal ölçekli derneklerde muhtelif görevlerde bulunmuştur. 2015 yılından bu yana “Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı" da yapmaktadır. Telekomünikasyon alanında Cem SERTEL ile birlikte kaleme aldığı “Haberleşme Tekniği-1” kitabı halen lise ve üniversitelerde okutulmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.