Yapay zekâ incelemelerim arttıkça etrafımdan bu konu hakkında daha çok sorular gelmeye başladı. Herkesin kafasında onlarca soru. Ben de o yüzden bu konu hakkındaki düşüncelerimi toparlamak istedim.
Temel olarak düşüncem şudur: Teknolojik ilerlemeler insanlık tarihinde her zaman hem korku hem de umut yaratmıştır. Buhar makinelerinin sanayi devrimini başlatmasıyla başlayan bu süreç, elektriğin yaygınlaşması, bilgisayarların icadı ve internetin ortaya çıkışıyla giderek hızlanmıştır. Bugün ise yapay zekâ, bu tarihsel çizgide yeni bir dönüm noktası olarak karşımızda duruyor. Tıpkı bilgisayarların, başlangıçta bir tehdit olarak algılanmasına rağmen yeni meslekler yaratması gibi, yapay zekâ da insanlık için bir tehdit değil, doğru kullanıldığında büyük bir fırsat olabilir.
Nasıl ki bilgisayarların ilk icadı, pek çok insan için bir bilinmezlikti. İnsanların hesaplama becerilerini makinelere devredecek bir teknoloji, özellikle iş dünyasında kaygı uyandırdı. Öyle ki, bilgisayarların muhasebeciler, sekreterler ve diğer ofis çalışanlarının yerini alacağı, milyonlarca insanı işsiz bırakacağı düşünülüyordu. Bugün de Yapay zekâ için benzer düşünceler hakim. Ancak zaman, bu korkuların yersiz olduğunu gösterdi. Çünkü bilgisayarlar sadece mevcut işleri dönüştürmekle kalmadı, aynı zamanda yeni meslekler ve sektörler yarattı. Yazılım mühendisliği, web tasarımı, dijital pazarlama gibi alanlar, bilgisayar teknolojisiyle doğan yeni iş kollarıdır.
Bugün yapay zekâ, benzer bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzun habercisi. Yapay zekânın iş dünyasında yaygınlaşması, elbette bazı rutin işleri ortadan kaldırabilir. Ancak bu değişim, aynı zamanda yapay zekâya dayalı yeni mesleklerin doğmasını sağlayacak bir fırsat penceresi sunuyor. Örneğin, yapay zekâ algoritmalarını geliştiren mühendisler, veri bilimciler ve etik uzmanları, bu dönüşümün en kritik rollerini üstleniyor.
İnsanın bilmediği bir şeyden korkması doğaldır. Ancak bu korkunun, öğrenme ve anlama çabasıyla yer değiştirmesi gerekir. Yapay zekâ söz konusu olduğunda, bu korku genellikle şu iki temel kaygıdan kaynaklandığını gördüm:
Bunlardan ilki yapay zekâ sistemlerinin insanları yönlendirebileceği, hatta bir gün insan zekâsını aşabileceği düşüncesi. Özellikle, yapay zekânın askeri alanlarda kullanımı veya yanlış ellerde kötü amaçlarla yönlendirilmesi, bu korkuyu artırmakta.
Bir diğer kaydı ise yapay zekâ sistemlerinin pek çok mesleği otomatikleştirebileceği ve insanların işlerini ellerinden alabileceği endişesi. Özellikle fabrikalarda çalışan işçiler, çağrı merkezi görevlileri veya rutin veri analizi yapan çalışanlar, bu dönüşümden ilk etkilenecek gruplar gibi görünüyor.
Ancak korkuya teslim olmak, çözüm değil. Yapay zekâyı anlamaya ve onu doğru yönlendirmeye yönelik bir yaklaşım, bu kaygıları ortadan kaldırabilir. Bilgisayar kullanımını öğrenmek ve ondan faydalanmayı bilmek, geçmişte insanların bu teknolojiye dair korkularını nasıl aştıysa, aynı şey yapay zekâ için de geçerlidir.
Yapay zekâdan korkmak yerine, onu öğrenmek ve yönlendirmek, bu teknolojinin sunduğu fırsatlardan yararlanmanın anahtarıdır. Peki, yapay zekâyı nasıl öğrenebilir ve yönlendirebiliriz?
Yapay zekâ alanında temel bilgiye sahip olmak, bu teknolojiyi anlamanın ilk adımıdır. Kodlama bilgisi, algoritmaların mantığını kavramak ve veri analizini öğrenmek, bireylerin bu alanda aktif bir rol oynamasına olanak tanır.
Yapay zekânın doğru kullanımı, etik prensiplere dayalı olmalıdır. Veri mahremiyeti, tarafsız algoritmalar ve şeffaflık gibi konular, bu teknolojiyi yönlendiren kişilerin dikkate alması gereken kritik unsurlardır.
Yapay zekâ, sadece mevcut süreçleri iyileştirmek için değil, aynı zamanda tamamen yeni fikirler ve çözümler üretmek için bir araç olarak kullanılabilir. Örneğin, yapay zekâ destekli tarım sistemleri, çevreye duyarlı üretim yöntemleri geliştirmek için büyük bir potansiyele sahiptir.
Yapay zekâ, verileri işleme ve analiz etme konusunda insanlardan çok daha hızlı ve etkili olabilir. Ancak bu, insanın tamamen işlevsiz hale geleceği anlamına gelmez. İnsanlar, yaratıcılık ve empati gibi yapay zekânın henüz ulaşamadığı alanlarda benzersiz bir üstünlüğe sahiptir.
Örneğin, bir yapay zekâ sistemi, geçmiş verileri analiz ederek bir şarkı besteleyebilir. Ancak bu şarkının dinleyicide nasıl bir duygu uyandıracağını, hangi bağlamda ne tür bir etki yaratacağını tam anlamıyla kavrayamaz. Aynı şekilde, bir doktorun hastasıyla kurduğu duygusal bağ, yapay zekâ sistemlerinin taklit edemeyeceği bir beceridir.
Bu nedenle, insan ve yapay zekâ iş birliği, her iki tarafın da güçlü yönlerini bir araya getirerek daha etkili ve yaratıcı çözümler üretebilir.
Yapay zekâ, doğru öğrenildiğinde ve yönlendirildiğinde, insanların hayatını kolaylaştıran ve daha verimli hale getiren bir araçtır. Ancak bu teknolojinin sunduğu gücü anlamak ve kontrol etmek, insanların elindedir. Yapay zekâdan korkmak yerine, onu bir fırsat olarak görmek ve bu fırsatı değerlendirmek, geleceğin şekillenmesinde kritik bir rol oynayacaktır.
Tarih, teknolojiyi doğru kullananların, yeni fırsatları doğuranlar olduğunu göstermiştir. Tıpkı bilgisayarları öğrenenlerin yeni meslekler edinmesi gibi, yapay zekâyı öğrenip yönlendirenler de geleceğin liderleri olacaktır. Bu nedenle, yapay zekâyı bir tehdit olarak değil, insanların gücünü artıran bir araç olarak görmek, daha sağlıklı ve umut dolu bir yaklaşım sunar.
Kalın sağlıcakla…
1977 yılında Kastamonu’da dünyaya geldi. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden ve Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümünden mezun oldu. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslami Bilimler Anabilim Dalı Kelam Bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 2002 yılından beri reklamcılık sektörünün içerisinde yer aldı. Grafik tasarım üzerine uzmanlaştı. Sakarya Üniversitesi’nde Grafik Tasarım, Fotoğrafçılık, Medya Planlama ve Mesleki Bilgisayar Uygulamaları dersleri verdi. Profesyonel anlamda stok fotoğrafçılıkla uğraşmaktadır. Halen bir reklam ajansında grafik tasarım üzerine çalışmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.