Yenilenebilir enerji, son dönemde zaman zaman çevreciliği tartışılan bir enerji türü oldu. Analitik düşünen herkes, ihtiyacımız olan enerjinin elde edilme şekline göre, hangisinin çevreye daha az zarar verdiğini değerlendirdiğinde, mutlak surette yenilenebilir enerjinin çevreye en az zarar verdiğini rahatlıkla görebilir.
Bunu söylerken sadece yenilenebilir enerjinin ihtiyaç duyduğu malzemelerin üretimini değil, enerji üretirken çevreye verdiği zararı ve diğer olumsuz unsurları da dikkate alıyorum. Sırf muhalefet olsun diye güneş panellerinde kullanılan fotovoltaik pillerin yapımında ağır metallerin kullanıldığını dillendirmek, kimseye samimi gelmiyor.
Bunu söyleyenin titri kimse tarafından dikkate alınmıyor. Muhalefet derken bunu sadece ülkemiz nezdinde söylemiyorum; sonuçta bu hususta muhalefet edenler, tüm dünyada yaygınlaşan GES’leri hedef alıyor. Yeni yapılacak GES ve RES gibi santrallere ihtiyaç olmadığını, güneş panellerinin ve rüzgâr santrallerinin kanatlarının üretiminde ihtiyaç duyulan metallerin madenciliği aşamasında doğaya ciddi oranda zarar verdiğini vurguluyorlar.
Mesela, Türkiye’deki mevcut kurulu gücün uzun süre ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde olduğunu ifade ediyorlar. Hatta atıl ya da yedek olarak nitelendirilebilecek bir kapasitenin söz konusu olduğunu söylüyorlar. Muhtemelen bu cümleleri okuyan bazıları şaka yaptığımı düşünüyor.
İsterseniz, kim olduğunu da söyleyeyim; belki bu sözlerin gerçekten söylenmiş olma ihtimali size de mantıklı gelebilir. Evet, yukarıdaki yenilenebilir enerjiye muhalif sözleri söyleyen kişi, TMMOB’ye bağlı Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Genel Başkanı Mahir Ulutaş.
Bu düşünceye sahip olanlar, mevcut enerji santrallerinin hâlâ %50 civarında doğalgaz ve kömüre dayalı olduğunu göz ardı ediyor. Enerji ihtiyacının her geçen gün ülkemizde ve tüm dünyada arttığını umursamıyorlar. Yeni GES ve RES santralleri yapılmasa fosil yakıtlı enerji santralleri enerji üretmeye devam edecek ve çevreye daha fazla zarar verecek.
Ama konuyu “sermayenin kılıfı temiz enerji,” “isteyen şirketin istediği noktada serbestçe yatırım yapmasını öngören piyasacı anlayış,” “enerji, kâr odaklı sıradan bir ticari faaliyet alanı olmaktan çıkartılarak, yeniden kamu hizmeti olarak yapılandırılması” gibi süslü kavramlarla donatınca aydın oluyorsunuz.
Ölünce de sizin için “Işıklar içinde uyusun.” deniyor.
Meram anlaşıldı herhalde…
1969 yılında Adapazarı’nda doğdu. İlk ve orta öğretimini Adapazarı’nda, Lise eğitimini Sakarya 1. Endüstri Meslek Lisesinde (Elektrik Bölümü) tamamladı. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünde tamamladı. İlk Yüksek Lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde “Yüksek Mühendis” unvanını alarak, ikinci Yüksek Lisans eğitimini ise Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İşletme bölümünde “İşletme Bilim Uzmanı” unvanını alarak tamamladı. Askerliğini kısa dönem olarak Ankara’da ve Manisa’da yaptı. Çalışma hayatına 1991 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nda başladı, Sivas, Tekirdağ ve Sakarya illerinde Teknik Öğretmen ve Yönetici olarak vazife yaptı. 2004-2007 yılları arasında Adapazarı Merkez Belediyesi’nde Teknik İşler Başkan Yardımcısı, 2007-2014 yılları arasında Sakarya Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü’nde Genel Müdür Yardımcısı ve 2021-2022 yılları arasında Teftiş Kurulu Başkanı olarak görev aldı. Halen Elektrik Makine ve Malzeme İkmal Daire Başkanı olarak vazife yapmaktadır ve bu daire sorumluluğunda kuruma ait 6 HES ve 1 GES işletmeciliği yapılmaktadır. 2017-2024 yılları arasında Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Sakarya Şube Başkanlığı’nı yürütmesinin yanında yerel ve ulusal ölçekli derneklerde muhtelif görevlerde bulunmuştur. 2015 yılından bu yana “Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı" da yapmaktadır. Telekomünikasyon alanında Cem SERTEL ile birlikte kaleme aldığı “Haberleşme Tekniği-1” kitabı halen lise ve üniversitelerde okutulmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.