Yakın geçmişte sokak röportajı yapan bir muhabir, rastgele uzattığı mikrofona bir akademisyen hocamız denk gelmişti. “Ekonomi nasıl düzelir?” sorusunu yöneltmişti. Hatırlayanların gözünde canlanacaktır, o akademisyen “Ekonomi her zaman toparlanır, kapital kendini yok etmez. Şu anda Türkiye’de sosyal çürüme var. Biz kültürümüzü kaybetmeye başladık. Başka bir ülke olduk. Güney Amerika ülkesi gibi olmaya başladık.” diye cevap vermişti. Bu şok cevap herkes tarafından doğruluğu kabul edilen bir şaşkınlıkla karşılanmıştı. Bazı televizyon kanallarının haberlerine de konu olmuştu.
Bu kısa hatırlatmanın ardından bugünlerde ülkemizde yaşanan sosyal çürümenin bazı sonuçlarını en ağır şekilde görmeye başladık. Üstelik sosyal çürümenin başkahramanları esnaf, çoban, zanaatkârlar değil. Doktorlar, hemşireler, bürokratlar ve büyük özel hastaneler. Konu nedir? Konu, dünyaya yeni gelen çocukların hayatlarına son verilmesi aşamasında üç beş kuruş kanlı kazanç elde etmektir. Hani bizlerin “koca koca eğitimli, okumuş ADAM!” dediğimiz kişiler meğer nasipsizlermiş, insan bile değilmiş.
Bakın, “Yenidoğan çetesi” diye bir grup insanlığını kaybetmiş, gözlerini para bürümüş bir çete son günlerde ifşa oldu. Neler yapıyormuş bu çete derseniz, dünyaya yeni gözlerini açan masum bebeklerin hayatlarına kast ederek SGK’dan ve ailelerinden para sızdırıyorlarmış. Çocuk katili bu çete, SGK’dan sızdırdıkları üç beş haram lokmanın yanında, bebeklerin ailelerine de ağır acılar yaşatmaktaymış. Öyle görülüyor ki vefat eden bebeklerin aileleri, bu haberden sonra daha ağır travmalar yaşayacaklar.
Yenidoğan çetesinin ifşa olmasının ardından kamuoyunun ayaklanmasını beklediğimiz şu günlerde, feraset sahibi vatandaşlar ve birkaç gazetecinin kendi sayfalarındaki yorumlarından ileri gitmeyen bir tepki var. Haber kanalları ise ajitasyon yapan yorumlarla yetiniyor. Konu, feryat edilmesi gereken hassasiyette olmasına rağmen gerekli tepkiyi görmüyor. Gerçi önümüzdeki günlerde konu hakkında yüzlerce yorum yapılacaktır. Esas olan, bu yorumların sonucunda nasıl bir durum ortaya çıkacak, doğrusu merak ediyorum. Acaba sosyal çürüme bu yorumlar arasında yer alacak mı? Veya çürümenin önüne geçilecek bir çalışma çıkar mı? Göreceğiz. Ama bu olay, içimizde suret olarak insan, vicdanen yaratıkların olduğunu ortaya koymuştur.
Aklım hala böyle bir caniliği kabul etmiyor. Nasıl bir insan bebek hayatı üzerinden para kazanmayı düşünebilir? Çetenin telefon konuşmalarında ve mesajlaşmalarında şakalaşarak bebek ölümleri üzerinden espri yapmaları inanılır gibi değil. Bir hayata mâl olan hareketleri umurlarında bile değil. Batsın sizin kanlı paralarınız!
Bu kadar canileşen çete üyelerinin terbiyesiz, kural tanımayan ve arsız olduklarını da hatırlatmam lazım. Bu vicdansızlar, minik masumların hayatlarına kıyıp SGK’yı dolandırırken, konu hakkında dosya hazırlayan savcıları da tehdit etmeyi ihmal etmemişler. Çete tam bir vahşi yaratık tavrı sergilemekte. Neyse ki cesur savcıların gizli kamera ile tespit yapması ve kamuoyu ile paylaşması sonucu insan görünümlü yaratıklar yakalandı.
Farklı yönleri olan bu insanlık dışı olayın ardından toplumun her kesiminden tepki geldi. Fakat böyle bir olay karşısında verilen tepkiyi yeterli bulmadığımı ifade etmem lazım. Dilim varmıyor ama sokak hayvanları için eylem yapanları insan hayatı karşısında da farklı tepkiler verirken görmek isterdim.
Peki, bu olayın ardından yakalanan bu çete gerekli cezaları alabilecek mi? Orası da muamma. Yasalar, bu olaylar karşısında öyle cezalar vermeli ki, yürek yangınlarını söndürmede su serpmeli. Daha yakın zamanda işlenen Narin cinayeti, canlı yayında silahla vurularak öldürülen genç bir insan, kadın cinayetleri; sosyal devletten ceza beklentimizi iyiden iyiye artırmaktadır. Bu çetenin öncelikle tüm mal varlığına el konulsa, ömür boyu cezaevinde kalmaları sağlansa acaba kalplere bir su serpilir mi? İdam olmadığına göre verilecek en ağır ceza toplum tarafından merakla beklenmekte.
Sosyal çürüme maalesef toplumun en eğitimli kişilerinden başlamış ve gözler önüne serilmiş durumda. Fert fert kendimize çeki düzen vermek zorundayız. Neticede fertler toplumu oluşturur. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur” (Ra’d, 13/11) buyurmaktadır.
Gelecek nesillerin daha müreffeh ve huzurlu bir toplum olmasını istiyorsak süratle gerçek bir toparlanmaya ihtiyaç var. Kalın sağlıcakla!
1971 yılında Sakarya’da doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Adapazarı’nda tamamladı. Halkla ilişkiler ve medya mezunu olan Abdülkadir Şen evli ve 2 çocuk babasıdır. 1999 depremi sonrası Beton Santrali Müdürü olarak 7 yıl görev yaptı. 2007 yılında Sakarya Kültür ve Sosyal Yardım Vakfı ( SAKVA)'nda Yönetim Kurulu Üyesi ve idareci olarak bulundu. Seyahat etmeyi seven Abdülkadir Şen’in yaptığı seyahatlerinden derlediği FAS ve BALKANLAR’ı anlattığı yayımlanmış 2 gezi/anı kitabı, Kurtuluş savaşı kahramanlarından Kazım Çavuş'un savaş hatıralarını yazdığı bir kitabı vardır. Sakarya merkezli yayın yapan Zafer Dergisinde ve Yeni Sakarya Gazetesinde yazıları çıkmaktadır. Halen Sakarya ili Adapazarı ilçesinde hayatını sürdürmektedir.
Suat
21 Ekim 2024 at 11:28
Öncelikle cezasızlık algısı ve başıboşluk o noktaya vardı ki, herkes istediğini yapıyor. Özellikle karşı mahalle. Bizimkiler ses çıkarırsa hemen bir karşı atakla geri adım attırıyorlar.
İkincisi, bu gibi gayrimeşru uygulamalar öteden beri var. Özel hastanelerin nasıl çaldığı, çalıştığı herkesçe malum. Bu çete ise işi iyice abartmış.
Üçüncüsü de, olayın ardında CHPli ve PKKlılar olmasaydı, hele bir de Ak partili veya dini bir bağlantısı olanlar olsaydı dünyayı ayağa kaldırırlardı.
Onlar sessiz oldukları için tepki yok görünüyor. Çünkü bizim mahalle zaten ne olursa olsun tepkisiz:)