Bugün Metan (CH4) gazınla ilgileneceğiz.
Günümüzde karbondioksit gazından sonra iklim değişikliğine katkısı yönünden ikinci sırada ve küresel ısınmanın %30’undan sorumlu tutulan metan gazının atmosferdeki miktarı bir sera gazı olarak karbondioksitten 84 kat daha güçlü olduğu ifade ediliyor.
Metan gazı, Sanayi Devriminin başlangıcından bu yana miktarı %151 oranında artmış ve artmaya devam etmektedir. 1990 yılından itibaren metan gazı salınımında küçük bir azalma vardır. Mevcut metan gazı salınımının neredeyse yarısı fosil yakıtların kullanımından, atık ve artıkların gömülmesinden, hayvan yetiştiriciliği ve pirinç tarımı gibi insan aktivitesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
Günümüz atmosferindeki metan gazının %40’ı doğal olarak oluşurken, %60’ı insani faaliyetlerin neden olduğu kirliliğin sonucu oluşuyor.
Fosil yakıtların çıkarılması, taşınması, dağıtımı ve kullanımından kaynaklanan gazların en önemlisi metan gazıdır. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) Küresel Metan Takip raporuna göre, Sanayi Devrimi’nden bu yana görülen küresel sıcaklık artışının yüzde 30’u metan emisyonlarından kaynaklanıyor. Ajans; fosil yakıt operasyonlarından kaynaklı metan emisyonlarının yaklaşık %70’inin mevcut teknolojiyle azaltılabileceğini düşünüyor.
Atmosferdeki sera gazlarının iklim sistemine zarar vermeyecek seviyelerde tutulmasını amaçlayan ve Japonya’nın Kyoto şehrinde düzenlenen konferansta BM İklimsel Değişiklikler Çerçeve Sözleşmesi’ne dayandırılarak imzaya açılmış olan Kyoto Protokolü yürürlüğe girmiştir. Ancak işleyiş, sera gazı salınımlarının en az %55’inden sorumlu olan 55 ülkenin onayının tamamlamaması nedeniyle 2005 yılına kadar gecikti. Protokolü imzalayan üye ülkeler, sera gazı salınımlarını düşürmeyi taahhüt etmekte ve 2012 yılına kadar başta karbondioksit ve metan gazı olmak üzere atmosfere salınan sera gazlarında 1990 yılı seviyesinden %5,2 oranında bir indirime gitmeyi hedeflemekteydiler. Fakat bu protokol istenilen başarıya ulaşmadı.
İnsan sağlığı için ciddi bir tehlike olarak görülen küresel metan emisyonlarını azaltmak için İskoçya’nın Glasgow kentinde 31 Ekim – 13 Kasım 2021 tarihleri arasında düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP26’da birçok ülke Küresel Metan Taahhüdü’ne imza atmıştı. Bu taahhüde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve ABD Başkanı Biden öncülük etmişti. Bugün katılımcı ülkelerin sayısı 150’ye ulaşırken, bu ülkeler 2030 itibarıyla metan emisyonlarını 2020 yılına kıyasla yüzde 30 azaltma taahhüdünde bulundular. Bu taahhüdü dünyanın en büyük metan emisyonu salımı yapan dört ülkesi (Çin, Rusya, Hindistan ve Avustralya) imzalamadığını da hatırlatalım.
Tabi bu sıralamaların da çok farklı modelleri var, mesela küresel emisyonlardan hangi ülkelerin daha fazla sorumlu olduğunu farklı açılardan bakarak cevaplayabiliriz.:
Tarihsel (kümülatif) emisyonlara bakılırsa; emisyonlara ilişkin tarihsel sorumluluk, Sanayi Devrimi’nin başlamasıyla, ülkelerin küresel ortalama sıcaklıktaki artışa tahmini katkısıyla ölçülürse; ABD, Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleri, Birleşik Krallık listenin başında geliyor.
Mevcut emisyonlara bakılırsa; son verilere göre küresel emisyonların yüzde 50’sinden Çin, ABD, Avrupa Birliği ülkeleri ve Hindistan sorumlu.
Kişi başına düşen emisyonlara göre bakılırsa; ülkenin toplam emisyonlarının kişi başına düşen payı ile farklı bir liste çıkıyor: Katar, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Brunei, Bahreyn ve Suudi Arabistan.
AB Komisyonu, Metan Stratejisini Ekim 2020’de yayınladı. Enerji, tarım ve atık sektörlerinde metan emisyonlarını azaltmaya odaklanan strateji için yeni AB kuralları önerildi ve Komisyon Aralık 2021’de enerji sektöründe metan emisyonlarının azaltılmasına ilişkin bir Yönetmelik önerisini kabul etti (2019/942 sayılı Yönetmeliği değiştirerek). Bu geçici anlaşmaya Kasım 2023’te varıldı ve bu yıl resmi olarak yayınlandığında, yönetmelik tüm AB ülkelerinde geçerli olacak.
Son olarak AB, Aralık 2023’teki COP28’de küresel metan emisyonu azaltımını sağlamaya ve Küresel Metan Taahhüdü’nü uygulamaya yardımcı olmak için Metan Finansmanı Sprint’i desteklemek için 175 milyon € desteği duyurdu.
Tüm bu gelişmelere rağmen bu konuda dünya devletleri sınıfta kaldı diyebiliriz. Her adım sanılan hamlenin yerinde sayma olduğunu değerlendiriyoruz.
1969 yılında Adapazarı’nda doğdu. İlk ve orta öğretimini Adapazarı’nda, Lise eğitimini Sakarya 1. Endüstri Meslek Lisesinde (Elektrik Bölümü) tamamladı. Lisans eğitimini Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümünde tamamladı. İlk Yüksek Lisans eğitimini Sakarya Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünde “Yüksek Mühendis” unvanını alarak, ikinci Yüksek Lisans eğitimini ise Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İşletme bölümünde “İşletme Bilim Uzmanı” unvanını alarak tamamladı. Askerliğini kısa dönem olarak Ankara’da ve Manisa’da yaptı. Çalışma hayatına 1991 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nda başladı, Sivas, Tekirdağ ve Sakarya illerinde Teknik Öğretmen ve Yönetici olarak vazife yaptı. 2004-2007 yılları arasında Adapazarı Merkez Belediyesi’nde Teknik İşler Başkan Yardımcısı, 2007-2014 yılları arasında Sakarya Su ve Kanalizasyon Genel Müdürlüğü’nde Genel Müdür Yardımcısı ve 2021-2022 yılları arasında Teftiş Kurulu Başkanı olarak görev aldı. Halen Elektrik Makine ve Malzeme İkmal Daire Başkanı olarak vazife yapmaktadır ve bu daire sorumluluğunda kuruma ait 6 HES ve 1 GES işletmeciliği yapılmaktadır. 2017-2024 yılları arasında Mimar ve Mühendisler Grubu (MMG) Sakarya Şube Başkanlığı’nı yürütmesinin yanında yerel ve ulusal ölçekli derneklerde muhtelif görevlerde bulunmuştur. 2015 yılından bu yana “Gayrimenkul Değerleme Uzmanlığı" da yapmaktadır. Telekomünikasyon alanında Cem SERTEL ile birlikte kaleme aldığı “Haberleşme Tekniği-1” kitabı halen lise ve üniversitelerde okutulmaktadır. Evli ve 3 çocuk babasıdır.
